Ya Sen Bizi Bunca Zaman Kiminle Bilirdin
I. Selim’in Edirne yolculuğuna çıkmadan birkaç gün önce saray bahçesinde gezinirken sırtında bir ağrı olduğu ve diken gibi bir şeyin canını acıttığını nedimi Hasan Can’a söyler. O da müsaade isteyerek yarayı kontrol eder fakat elle yapılan yoklamada bir şeye rastlayamaz ve Sultan’ın ağrısının devam etmesi üzerine sırtını açarak bakar ve kılların arasında ucu beyazlamış bir sivilce görür.
Padişah bunun sıkılıp patlatılmasını ister. Fakat bunun tehlikeli olabileceğini söyleyen Hasan Can’a, bugün Sultan Selim ile ilgili menkıbe haline gelen cevap gelir; “Biz çelebi değiliz ki küçük bir çıbandan dolayı cerraha başvuralım”.
Ertesi gün hamama giderek tellağa sivilceyi sıktıran I. Selim’in acısı değil dinmek işte bu hadiseden sonra daha da artar. Bunun bir sivilceden öte veba uru olma ihtimalinin yüksekliğini vurgulayan Feridun Emecen, “Onun Edirne’ye hareketi Batı’ya karşı çıkacağı bir seferin habercisi olarak kaynaklarda yerini almışsa da bu sırada İstanbul’da çıkan veba salgını dolayısıyla dinlenmek ve hastalıktan kaçınmak için buraya hareket etmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Padişahın veba hastalığından etkilendiği söylenebilir, omuzu arasında çıkan bu urun da veba yumrusu olma ihtimali vardır.
Yol esnasında giderek ur büyümeye başlamış ve padişahın ıstırabı daha artmıştı. İstanbul’dan getirilen hekimler buna bir türlü çare bulamadı. Yaraya zift yakısı konulmuş, fakat faydası olmamıştı. Çorlu yakınlarında Sırt köyüne gelindiğinde artık hareket edebilecek durumda değildi ve zaruri olarak burada konaklandı. Hekimlerin müdahalesine rağmen hastalığı giderek artan padişah burada 2 ay süreyle tedavi gördükten sonra 22 Eylül 1520’de sabaha karşı nedimi Hasan Can’a okumasını söylediği Yasin suresini tekrarlarken geldikleri “selam” ayetinde ruhunu teslim etmiştir”.
I. Selim’in nedimi Hasan Can’ın oğlu tarihçi Hoca Sadeddin efendiye naklettiğine göre de; “ölüm vakti gelip çattığında bana seslendi ve şöyle dedi, ‘Hasan Can ne haldir’ Ben kulu ona söyledim ki Sultanım Allah’a yönelip onunla olma vakti gelmiştir. Bunun üzerine buyurdu ki ‘Ya sen bizi bunca zaman kiminle bilirdin. Allah’a yönelişimizde kusur mu gördün’. Ben dedim ki haşa bir an bile Allah’ı anmakta gaflet içinde olduğunuzu görmedim. Ama bu zaman ötekilere benzemez ihtiyat olsun diye söyledim. Bir süre sonra Yasin suresini okumamı buyurdu.
Bunun üzerine bir kere Yasin suresini okuyup tamamladım. Benimle sureyi tekrar ediyordu. İkinci defa ‘Selamun kavlen min Rabbin rahim” ayetine gelince gördüm ki mübarek dudakları sözü edilen ayeti okuyor gibi kıpırdıyordu ve sağ şehadet parmaklarını kaldırıp geride kalan parmaklarını sıkıp güçlü elleri ellerimde olup kolunu sıyırıp nabzını tuttum.
Hekim başı Ahi Çelebi bana bakıyordu. Çabamı görünce ‘Henüz yaşıyor niye böyle acayip davranıyorsunuz’! diye beni azarladı. Ben de dedim ki ‘Bu kapıda hizmet gördüğüm günden bu yana velinimetimin hizmetinden bir dakika bile yüz döndürmedim. Bu anda ona gereken hizmet budur, hekimlik bir durum artık kalmadı, cevherimiz elden gitti.