Uykularınızı Verirseniz Mucit Olabilirsiniz, Öfkenizi Verirseniz, Düşman Sahibi Olursunuz, Sabrınızı Verirseniz

Hepimiz hayatımızda elde etmek istediğimiz şeylerin peşinde koşuyoruz. Bu statü, para, aşk, komşunun arabası, akrabanın yazlığı, herhangi bir şey olabiliyor. Mutlu olmak istiyoruz ve paramız olunca, ve ya bizi terk eden sevgili geri dönünce mutlu olacağımızı düşünüp sürekli istemeye odaklanıyoruz. Çok önemli bir detayı da gözden kaçırıyoruz ve ya düşünmek işimize gelmiyor: Evren yasaları.

Evrende her şey denge üzerine kuruludur ve asla sadece pozitif ve ya negatif olaylar yaşanmaz. Yani şanslı ve ya şansız insan yoktur, şans, şansızlık bunlar hep göreceli kavramlardır. Yolda yürürken bulduğunuz para dolu cüzdan sizi şanslı yapmaz, ve ya çekilişten kazandığınız araba, ve ya giden ve uzun süredir dönmesini istediğiniz sevgilinin geri dönmesi. Çünkü gelen her şeyin bedeli vardır ve bu bedeli siz ödemek zorundasınız.

Hep istiyoruz, fakat istediğimiz şeylere hazır olup olmadığımızı hiç düşünmüyoruz. Sadece istiyoruz. Ve istediğimiz şey olduğu zaman mutsuz oluyoruz. Çünkü istemek güzeldi, ama beraberinde getirdiği diğer değişimleri hiç düşünmedik. Sadece istedik…

Evrene sadece verdiğiniz kadar alırsınız, gram fazlasını size vermez. Uykularınızı verirseniz mucit olabilirsiniz, öfkenizi verirseniz, düşman sahibi olursunuz, sabrınızı verirseniz, gerçek dost sahibi olursunuz ve bu liste uzayıp gider.

Ana konudan çok uzaklaşmadan, söylemek istediğim şu ki, daima ne istediğinize, ve istediğiniz şeye hazır olup olmadığınıza dikkat edin. Sizi hazırlıksız yakalayan bir felakete sebep olabilir, eyleminiz hastalık getirebilir, özendiğiniz hayat sizi yok edebilir…

Yaradan, evren, hayat daima bize istediklerimizi verir.. Gelen ne olursa olsun, kucaklamaya hazır olun, çünkü bunu siz istediniz…

Kanlı-canlı, sarsıcı bir hayat dersi aldım dün. Midas’ın dokunuşunu yaşadım. Ne dilediğine dikkat et, çünkü bir gün gerçek olabilir sözünü ben de rahatlıkla cümle içinde kullanabilirim artık.

Midas’ın Dokunuşu efsanesine göre, Dionysos ve alayı, Frigya yaylarında oradan oraya dolaşırken, yaşlı Silenos yorulur, bir ağaç gölgesinde uyuyakalır. Yaşlı adamı bulanlar, alay edip aşağılayarak Kral Midas’a getirirler. Midas, Silenos’u krallar gibi ağırlar ve Dionysos’a götürür. Tanrı Dionysos, çocukluğunda Silenos’un himayesinde büyüdüğü için, ona çok değer vermektedir. Midas’ın davranışından çok memnun olur ve ona ”dile benden ne dilersen” der. Midas; Her tuttuğum altın olsun diye yanıtlar. Akşam olur, Midas büyük bir iştahla sofraya oturur. Gerçekten de her tuttuğu altın olmaktadır.

Ekmeği…

yemeği…

bardağı…

hatta sevmek için sarıldığı güzeller güzeli kızı…

Kral dileğinden bin pişman olur ve isteğinin yanlışlığını anlar. Tanrı’dan, dileğini geri almasını ister. Tanrı, Paktolos Irmağı’nda (Şimdiki Gediz Nehri) arınmasını söyler. Midas, burada yıkanır, dileğinden kurtulur, ırmağın kumları da altın olur. Irmağın kıyısında yer alan Sardes kenti (Salihli’ye bağlı Sart köyü), ırmaktan topladığı altınla zengin olur. Dünyada ilk para burada basılır. “Karun gibi zengin” sözü, bu olay üzerine, Sardes Kralı Kraisos için söylenmiştir.

Benim Altın Dokunuş hikayem ise şöyle: Salı gecesi, yatmadan önce, birdenbire kendimi çok yorgun hissettiğimi, oğlumla baş başa zaman geçirmeyi ne kadar özlediğimi farkettim. İşten geldiğimde, kısacık zamanlara sıkıştırılmış bir-iki oyun, arkasından yemek telaşı, sonra bir kitap okuma ve yatak… Hafta içleri geçirdiğimiz anlar bunlardan ibaret. Şöyle düşündüm: Ben bir Çarşamba günü, bir hastalık uydursam, işe gitmesem, Rüzgar’ı da okula göndermesem, birlikte gezsek, pazara gitsek, evde yayılsak ne güzel olur… Planım hoşuma gitmişti, mutlulukla uyudum. Tam bir buçuk saat sonra Rüzgar’ın öğürtüleriyle uyandım. Yanımıza aldık hemen. Yatana kadar turp gibi olan çocuk bir anda, anlamsızca kusmaya başlamıştı. “Karnım ağrıyor anneee” diye söyleniyor, bir yandan da uyumaya çalışıyordu garibim. Sabaha kadar altı kere kustu. Kusup kusup uyudu.

Sonuç: Çarşamba günü işe gidemedim. Bütün gün Rüzgar’la evdeydim. Ama motoru fena halde bozmuş olan oğlumla, kusmuk kokuları içinde, tüm gün çamaşır yıkayıp, çorba pişirerek. Bu gün, Ümit’le ben de aynı iğrenç ishalin pençesine düştük.

Artık ister ilahi adalet deyin, ister Midas’ın laneti, isterseniz de benim şanssızlığım; Durumumuz buydu. Bundan sonra masumca bir istek de olsa, ne dilediğime gerçekten çok dikkat edeceğim sanırım

* Alıntı

You may also like...