Su

Eskiden evlerde su ikramı böyle yapılırdı.

Camdan bir tabak, üzerine özellikle bunun için örülmüş dantel bir örtü, güzel bir bardak, mümkünse kristal olacak…

Dünyanın en değerli içeceği böylesine özenle sunulurdu misafirlere.

Su ikram edene “Su gibi aziz ol denilirdi” …

Suların plastik şişelere girdiği, hatta evlerde onlarla sunumların yapıldığı bu çağda suyu böyle özenle getiren güzel insanlar hâlâ var.

Bende de o dantel örtü ve bardaklardan durur bir köşede.

Sıcak yaz günlerinde, elimde bardak dolaşırken, gidip gelip elimi yüzümü yıkarken, sevip okşuyorum suları.

“iyi ki varsın kıymetlimiz, iyi ki varsın, ne ederdik yoksa?”

Var olmasına var da, “giderek azalıyor, kirleniyor” diye uyarıyor ya uzmanlar, bu beni pek endişelendiriyor.

“Aman diyorum, aman sular aksın hep”.

Son dönem yaptığımız yolculuklarda kuruyan, suyu çekilen dereleri görünce içim cız ediyor.

Dağ başında, ıssız bir yol kenarında ferahlamak için durduğumuz, suyundan bir yudum içtiğimiz çeşmelerin bir çoğunun suyunu azalmış görüyorum.

Bazıları hiç akmıyor hatta. Musluğu, havuzcuğu kırılmış, dökülmüş, öylece duruyor .

Bir zamanlar dağın suyunu gürül gürül akıtan çeşme, şimdi orada sessiz, yapayalnız kalmış.

Çoğu çeşmenin etrafı çöplerle dolu. Belli ki birileri su içmek için durduğunda atmış bunları.

Topla topla bitmiyor.

Suyu kristal bardaklarda sunan bir nesilden, suyu kirleten, umursamaz bir topluluğa nasıl dönüştük bilemiyorum.

Umudumu taze tutuyorum yine de.

Musluklardan hep gürül gürül soğuk dağ suları aksın istiyorum.

Tüm canlar gelip kana kana içip, serinlesinler.

Sular hep temiz kalsın,

Hep saf, berrak…

Ona yakıştığı gibi hürmet edelim ki o da bizi kana kana doyursun bir ömür…🙏🙏💖💖

Dilek Tuna

You may also like...