Mutlu Evliliğin Sırrı
Benim bir Emine teyzem ve kocası vardı. Teyzem dedimse annemin teyzesi. Emine teyzemi de kocasını da herkes çok severdi. Çok eli bol ve cömert insanlardı. Misafiri çok severlerdi. Bir gelen oldu mu ellerinde avuçlarında ne var ne yok dökerlerdi ortaya.
Allah yenen yere verir derler ya büyük bir bolluk vardı evlerinde. Koyunları ikiz kuzular, ağaçları meyveden yere değerdi adeta. Ufacık tarladan büyük tarlalardan çıkmayan mahsül çıkardı. Çok malları yoktu aslında köyde ufak bir bakkal dükkanları vardı. Çocukları olmadığı için çocukları çok severlerdi.
Ben Emine teyzemlere gitmeyi çok severdim onlarda beni çok severdi. Biz şehirde oturduğumuz için yaz tatilinde yatılı gider senede bir ay falan kalırdım.
Beni en çok etkileyen şey ise birbirlerine olan sevgileriydi. Ne annemle babamda, ne başkalarında göremedim bu sevgiyi. Bir dakika ayrı kalmak istemezlerdi. Mesela Emine teyzenin kocası bahçede odun keserken teyzeme bağırır:
Hanım gel yanımda otur derdi. Sen karşımda oturunca ben enerji alıyorum işler çabuk bitiyor derdi.
Aynı şekilde teyzemde kocası şehire gidince çok mutsuz olur çocuk gibi yolunu gözlerdi adeta. Birbirlerini çok sever bir dakika ayrı kalmak istemezlerdi. İkisi de kendilerinden çok birbirlerini düşünürdü hep.
Artık genç kız olmuştum. Evlilik deyince hep Emine teyzemin evliliği gelirdi aklıma. Benim de öyle bir evliliğim olacağını hayal ederdim. Ama maalesef hayal kırıklığına uğradım.
Eşim kötü bir insan değildi. Ama sanki evcilik oynuyorduk . Oysa onlar gözgöze gelince gözlerinin içi gülüyordu. Bir bardak suyu bile seninle içmek daha bir tatlı geliyor sen yanımda olunca derlerdi birbirine. Biz ise birbirimizden kaçar olduk evin içinde. Birbirimizden uzak olunca başımızı dinliyorduk adeta. Çocuklar için bu evlilik rolünü oynuyorduk. Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin derler ya, biz ne güdebiliyorduk nede gidebiliyorduk.
Sohbet yok, sevgi yok, paylaşım yok. Artık kavga bile edemiyorduk. . Kavga etmek bile bir iletişim bir paylaşımmış aslında. Kavga etmeyi bile özlüyordum, çünkü artık kavga bile edemiyorduk.
Bir gün çok kötü bir haber aldık. Emine teyzemin kocası ani bir kalp krizi geçirip vefat etmiş. Benim için onlar annem babam ne ise aynen öyledir. Hemen köye gittik. Eşim de çok sever onları. Zavallı teyzem perişan olmuş. Ama inancından dolayı metanetli, sabırlı. O gelmiyecek ama ben O’nun yanına gideceğim evladlarım dedi.
Yalnız kalmasın diye ısrar edip birkaç gün kalması için zar zor ikna edip eşimle evimize getirdik . Kocasının mezarından bile ayrı kalmak istemiyordu. Hastaydı yoksa gelmezdi.
Bir hafta zor durdurabildik. Biraz iyileşince gitmek istedi. Ama gitmeden eşimle bana öyle bir tavsiyede bulundu ki bu evliliğimizin, çocuklarımızın kıymetini anlamamızı sağladı. Dedi ki:
Evlatlarım, görüyorum ki bir ailesiniz ve gül gibi çocuklarınız var. Ama siz yok gibi davranıyorsunuz. Siz kendi halinizde, biriniz televizyona biriniz telefona gömülmüş. Çocukların elinde tablet onlar kendi halinde yaşıyor siz kendi halinizde dedi. Bizler evet dedik bu durumdan biz de memnun değiliz ama yapacak bir şey yok. Hayır var dedi. Birbirinizin kıymetini, bu çocukların, ailenizin kıymetini bileceksiniz. Ne yapabiliriz deyince, çok basit size iki tavsiyede bulunacağım onu uygulayın. Başka bir şeye gerek yok dedi.
Biz merakla umutla O’nu dinliyorduk dedi ki:
-Evlatlarım birinci tavsiyem şudur: Yaşadığınız her günü son gününüz olarak düşünün. Diyelim dün akşam ailenizle geçireceğiniz son gününüz olsaydı yarın ölecek olsaydınız gününüzü nasıl geçirirdiniz? -Farklı olurdu elbette dedik.
-İkincisine gelince dedi. Birbirinize öfkelenince birbirinizden uzaklaşmak yerine şu soruyu sorun kendinize . Eşim yarın ölecek olsaydı Ona böyle mi davranırdım?
-Farklı davranırdık elbette dedik.Onu mutlu etmeye çalışırdık.
-Evet dedi yarına çıkmaya hiç birimizin garantisi yok. O yüzden yaşarken sevdiklerimizin değerini kıymetini bilmemiz lazım. Yarın ölme ihtimalimiz her zaman var. O yüzden yarın ölecekmiş gibi sevdiklerimizle zaman geçirelim dedi. Evine döndü.
Bir yıl sonra da vefat etti.
İSİMSİZ
Evet Peygamber Efendimiz hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın buyurmuştur. Yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmak deyince hep ibadet aklıma gelirdi doğrusu. Bunun aile ve insanlara davranış boyutunu düşünmemiştim.