Kalbimi Kalbinin Üstüne Getirerek Ona Sarılmak

1 yaşındayım: Çok mutluyum: Annem her an benle!2 yaşındayım: Annem ara sıra benle (neler oluyor acaba?) 3 yaşındayım: Annem işte, bakıcı benle.5 yaşındayım: Annem toplantıda, büyükannem benle.7 yaşındayım: Annem seminerde; sınıftayım, öğretmenim benle.13 yaşındayım, ergenlik modundayım:Annem (hâlen çalışmak zorundaymış),arkadaşlarım benle.17 yi dolduruyorum bu baharda. Annem iş yorgunu. Dersânedeyim, okuldayım, kafedeyim: öğretmenim benle.20 sinde ışıl ışıl bir gencim. Annem evde yok. Kankimler benle.23’ümde bir işe girdim. Annem evde artık. Bense işte!30’umdayım.düşünüyorum….Annemle en son ne zaman birlikte güzel bir vakit geçirebildik? Bir gariplik var bu işte!35’imdeyim, evliyim. Annem kendi evinde, ben kendi evimde.40 oldum artık…Annem yolumu gözlüyor. Tıpkı çocukken benim onun yolunu gözlediğim gibi…50’ye merdiven dayadım. Bende yaşlanmayan tek arzu: ”Kalbimi kalbinin üstüne getirerek ona sarılmak. Ve dizlerine uzanmak, yaşlanmış iş yorgunu dizlerine…”55’imde bir annenin yanındayım artık dâim olarak: Çocuklarımın annesi! Annemse…Kabrinde kendi hâliyle,bense onun hasretiyle…Alışa geldiğimiz hayat akışı içinde en ciddi ihmâlimiz: Çocuklarımız…Oysa nasıl da seyretmekten bıkılmayacak hârikulâde bir dizi film gibi; halden hâle, renkten renge, şekilden şekle bürünüveriyorlar. Onları izlemeyi ihmâl ettikçe, hayat sinemasının hızla değişen perdeleri arasında eski halleriyle bulamayacağız hiçbir zaman. Elimizde kumanda niyetine tuttuğumuz âletin ( yani hiç büyümeyeceklerine dâir zanlarımızın) “durdurma-başlatma, geri sarma, ” vasfının olmadığını idrak ettiğimizde, hüsranlı bir geç kalınmışlık olmasın inşallah…Çocuğunu bugün sev, bugün öp-kokla. Bugün tut ellerini. Bugün onunla ol.Onu bugün seyret. Bugünkü bölümünü sakın kaçırma! Yarına izlemediğin bölümleriyle çıkmayasın ey sevgili anne…Ey güzel anne …” koşulsuzdur, koruyucudur, sıcak bir sığınaktır. Koşulsuz olduğu için denetlenemez, ya da elde edilemez.”Erich Fromm – Sevme Sanatı

SARDUNYA KADINLARI-Kadınlar sardunya gibidir. Sardunyalar evin bir parçası olarak yaşarlar. Köyde beyaza boyanmış bir tenekede, şehirde bir saksıda. Eve bağlı bir çiçektir. Sardunyalar susuz kalsa, ışıksız kalsa uzun süre direnir hayatta kalmak için. Kimsenin umuru olmaz. Göz ucuyla bakılıp geçildiğinden, yaprakları parlaklığını yitirirken fark edilmez. Ancak sarardığında şikayet edilir. Sanki sarı yapraklar sardunyanın suçudur. Hatta dalını kırsanız O kırık dalda bile çiçek vermeye çalışır. Çocuk yapıp evliliğini kurtarmaya çalışan kadınlar gibi…Çiçekler arasında hiç ilk olmaz onlar hızla ürerler, dalar çiçek sunarlar makbule geçmez. Kimse bir ziyarete giderken kucak dolusu bir sardunya ile gitmez. Gezerken gül daha uygundur. Nankörlüğü yoktur bir avuç toprak sunduğunuzda her dalı çiçek verecektir. Bu özelliği yüzünden AR sız tabir edilir . Mis kokan yaprakları, hiç güzel kokular arasında sayılmaz. O evin çiçeğidir, bir demirbaş! Övmeye ne gerek var? Hatta bahçede dikilmiş olanlar, ilk fırsatta sökülür atılır,yerine genç dallar dikilir.. Fakir çiçeğidir bazı tariflerde adı. Para olsa orkide dikerdik değilmi abi? Ne kadar su versek onunla yaşayan, kanaatkar çiçeğimizi yeterince sevmeyiz? İncecik diktiğimiz dal, kısa zamanda tombul bir görüntüye dönüştüğü içinmi acaba? Belediyeler neden bir ayda solan çiçekler eker parklara? Bilmezlermi sardunyayı? Elbet bilirler. Her yerdedir sardunyalar. Erik ağacı ile incir ağacını ayıramayanlar bile tanır sardunyayı… Herkes bilir ama adam yerine koymaz. Sardunyalar kadına EN benzeyen çiçektir bence. Hep çiçek veren, direnen en uzun dayanan evlerimizin sessiz neşesi. Sevgili sardunyalar, sizi seviyorum kendinizi sevin…Çünkü çok güzel ve özelsiniz. Bunu hiç kimsenin size söylemesine gerek yok. Siz açmaya devam edin.. Alıntı

bu yazıyı kadınlar için olduğu gibi erkekler için de uyarlayabiliriz. Cinsiyet ayrımı görmeden okumak daha doğru olacaktır.

You may also like...