İsrail’de Kanser Olan Bir Kişi Bile Neden Yok?

100 yıl önce en nadir hastalıklardan biri sayılan kanser hastalığı, son 20 yılda müthiş bir hızla, kadınlarda %50, erkeklerde %100 gibi bir artış gösterdi. Bir arkadaşımın söylediği gibi; artık kim kanser oldu değil, kim kanser olmadı diye soracağız! Bu artışların sebepleri Dr. Hamer’ın dediği gibi; Siyonistlerin çeşitli yöntemler ile sağlığımıza uyguladıkları saldırılarıdır.

Dr. Hamer Avrupa’da sayısız kanser vakasını iyileştiren “Yeni Germanik Tıp” (Germanische Neue Medizin) yöntemini icat eden kişidir. Sayısız karalama kampayanları sonucu Doktorası ve çalışma izni elinden alınmıştır. İsrail’de ise kanser hastalıkları nedense son derece nadir görülmektedir. Ulusal kanser kayıt merkezinden Dr. Micha Barchana’nın açıklamasına göre; İstatistikler İsrail’deki kanser vakalarının ve kanserden ölenlerin sayısının dikkat çekici bir biçimde giderek azaldığını gösteriyor.

İsrail’de 2003 yılında 160 kişi kanserden öldü, 2004 yılında ise 152 kişi kanserden öldü. Ülkenin nüfusu toplamda 7,4 milyondur, bunlardan 1,5 milyonu Arap kökenli ve 0,3 milyonu yahudi olmayan nüfusu barındırıyor. Böylelikle nüfusun 5,6 milyonu İsrailli yani yahudi kökenlidir. 2003 ve 2004 yılının kanser vakalarının azalmasına göre hesaplayacak olursak İsrail’de: 2009 yılında 118 kişi kanserden öldü 2013 yılında 96 kişi kanserden öldü 2020 yılında ise sadece 78 kişi kanserden ölecek Bu hesaba göre İsrail’de 366 günde 152 kanser ölümlerinin sayısı 1 günde 0,4 oranındadır, yani oldukça düşük. Bu ölüm oranlarının çoğunun Arap kökenli İsrailli ve Yahudi olmaması dikkat çeken unsurlardan biri. Bu durum yahudi kökenli İsraillilerin ölüm oranın çok daha az olduğunu gösteriyor.

Peki diğer ülkelere nazaran İsrail’de kanser vakalarının bu kadar az olmasının sebebi nedir? Sigara alışkanlığı mı? Hayır, İsrail’de her 4. kişi sigara tüketmektedir, Almanya’da ise her 3. kişi sigara tükettiğine göre bu sebebiyet olarak gösterilemez. İsrail’de kanser vakalarına kemo ya da ışın terapisinin uygulanmadığına dair güçlü iddialar var. Ülkede kanser hastalığının ölüm oranının düşük olması, bu iddiaları güçlendiriyor.

Peki İsrail’de kanser nasıl tedavi edilir? – Cevabı çok basit, yıllardır alternatif tıbbın ve meslek ahlakı olan doktorların savunduğu fakat ciddiye alınmayan yöntemler ile tedavi ediliyor. Bunlardan bir kaçı: – bitkisel kürler ve kolloidial gümüş suyu ile vücudun zehirlerden tamamen arındırılması (detoksifikasyon) – sağlıklı beslenme (hayvansal gıdalar olmaksızın bazik besinler diyeti) – bioenerji tedavisi ile vücudun titreşim ve elektromanyetik akımı dengelenerek ruh ve beden sağlığının onarılması Bizler ise önce kendimizi ilaç lobisinin mezbasına teslim edip, kemo / ışın terapileri gibi yıllardır tartışılan ve bugüne kadar kanser hastalığına olan faydası ispatlanamayan, kaş alırken göz oyan, dehşet tedavi yöntemleri ile bedenimiz çürümek üzereyken kısacası çaresiz kaldıktan sonra bu tür yöntemlere başvuruyoruz. Geç kaldıktan sonra da alternatif tıpta ki bedene zarar vermeyen, zehirlemeyen ve bedeni onaran gerçek tedavi yöntemleri “işe yaramadı” olarak kayıtlara geçiyor. Bu durum ilaç lobisinin işine geliyor, ve üzerine bilinçli eklenen çeşitli karalama kampanyaları ile kanseri iyileştiren birçok etkili yöntem arka plana itiliyor.

İsrail’in tedavi konsepti bizlerde neden uygulanmıyor? Bu sorunun cevabı geleneksel tıbbın, ilaç lobisinin ve dünya politikasının şiddetli bir inatla kemoterapi + radyo + ışın terapi + cerrahi uygulamalar + morfin gibi başarısızlığı apaçık ortada olan yöntemleri, dünyadaki yahudi olmayan nüfusa zorla dayatmasıdır. Sebepler yeterince açık, ilaç lobisinin geleneksel fakat etkisiz tedavi yöntemleri tüm zamanların en devasa ticaret kaynağıdır, özellikle kanser hastalığı. Zararsız, etkili ve bütüncül onarıcı tedavilere karşı olan ilgisizliğin ana sebebi bu devasa ticaretdir.

Çünkü kalıcı ve ilaç lobisine bağımlı hastalıklar olmazsa, bu devasa ticaret yok olur!

Teknoloji ve tıbbın neredeyse ışık hızıyla ilerleyip paralel olarak gökten düşer gibi her yıl 20.000’den fazla yeni ve tedavisi bulunamayan hastalıkların çıkması, bizleri artık düşündürmeye ve gözlerimizi açmaya teşvik etmelidir.

Kanser hastalığının, geleneksel tedavi yöntemlerdeki istatistikleri ilk bakışta iç açıcı bir izlenim oluşturuyor. Çeşitli tanımlar ve kriterler kullanılarak belirlenen bu istatikselleri, yakından analiz edip mercek altına aldığımızda bakın nelerle karşılaşıyoruz: Çeşitli terimler yeniden tanımlanarak aldatıcı bilgilerle, insanların bazı tanımları “iyileşme” yada “başarılı tedavi edildi” olarak algılamasına yol açıyor.

İlk olarak “iyileşme“ yada “ kansersiz“ tanımı istatistiklerde şu şekilde yazılarak yeniden tanımlanıyor: “ Kanser teşhisinden sonra 5 yıl yaşadı “. Fakat bu durumda hasta 5 yıl içerisinde yine de kanser olabilir. Hastalara kanser tedavisinin sözde başarısını sunan bu tür istatistiklerde, hastanın kaç yıl yaşadığından ziyade, tedavinin gerçek başarısını tespit etmek için “kaç yıl kansersiz“ kaldığını bilmesi son derece önemli bir unsur değil midir?

Gelelim daha da kritik bir noktaya! Hasta bahis edilen 5 yıldan sonra tekrar kanser olursa, hatta ölürse, istatistiklere yine de: “tamamen tedavi edildi ve tamamen iyileşti “ olarak kayıtlara geçiyor! Son derece zeki kelime ı ile bu tedavilerin sözde başarı oranı bu şekilde insanlara aktarılıyor.

Başlangıç noktasında olan kanser hastalıkları, hayati tehlikesi olmayan kanser hastalıkları, dolayısı ile tedavisi zaten kolay olan kanser hastalıkları, bu istatistiklere ilk olarak kayıt edilen vakalardır. İleri seviyede kanser olup erken ölen vakalar hiç bir şekilde istatistiklerde kayıda geçmiyor. 1997 de alınan yeni bir kararla, kemo terapiden kaynaklanan ölümlerin, istatistiklere organ / kalp yetmezliği sonucu oluşan ölüm olarak kayıtlara geçiyor.

Bu sinsi manipülasyon kemo, ışın, radyo terapi gibi geleneksel ve zararlı yöntemlerle kanser vakalarının başarısız tedavi edilmesi sonucu oluşan ölüm sayısını kamufle etmek amaçlıdır!

You may also like...