Hissettiğimiz fakat tanımlayamadığımız 10 ilginç duygu

Bize her ne kadar bazen aklımızla değil, kalbimizle düşünmemiz gerektiği öğretilse de, beynimiz tüm duygu ve düşünceleri ediyor. Uzun zamandır bilinen bu gerçek, sinirbilimin de üzerinde kafa patlattığı konulardan biri. Nitekim duygularımız sadece karar ve davranışlarımızı değil, bir şeyleri hatırlayış ve değerlendiriş şeklimizi de belirliyor. Bunların beyinde hangi bölgelerden kontrol edildiğini keşfetmek ve bu tanımlanamayan duygulara isim vermek, onları yönetebilmek açısından çok önemli. Neden mi?

Duygular beynin neresinde?

Duyguların ve dürtülerin beynin frontal lobu tarafından kontrol edildiği uzun süredir bilinmekteydi. 2013 yılında yayınlanan bir araştırma, insanın dokuz duygusuna dair sinirsel düzenleri de ortaya çıkardı. Yani öfke, tiksinme, kıskançlık, korku, , arzu, gurur, üzüntü ve utanç gibi temel duyguların beyinde hangi bölgelerin ışımasına neden olduğu fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) metoduyla gösterilmiş oldu. Hissettiğimiz fakat tanımlayamadığımız duygular ise halen araştırılmayı bekliyor.

The Book of Human Emotions (insan duyguları kitabı) adlı eserin yazarı, araştırmacı Tiffany Watt Smith “duygu tanımımız zaman içinde evrildi” diyor ve ekliyor: “Duygular artık fiziksel olgular; onları beyinde görebiliyoruz”.

Duyguları tanımlamak, onları yönetebilmeyi sağlıyor

Beyinde nerenin hangi duygudan sorumlu olduğunu bulmak, o duygunun kişi için ne anlama geldiğini, neyi ifade ettiğini açıklamak açısından yeterli değil elbette. Smith bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Yoğun bir duyguyla baş edebilmenin yolu, onu tanımlamaktan geçer. Hissettiğimiz duygulara bir isim verdiğimizde onları anlayabilir ve yönetebiliriz.”

Psikologlar da önce durumu ve duyguyu anlamayı, sonra onu çözmeyi salık veriyor. Dolayısıyla bilinmeyen duyguların tanımlanması, ruh sağlığını koruma yolunda olumlu bir gelişme. Smith’in kitabından yola çıkarak, yeni isim verilen 10 duyguyu listeledim:

Amae: Japonca bir sözcük olan amae, güven temeline dayalı bir ilişkide, bir başkasının ellerine kendini bırakabilmek olarak açıklanabilir. Kişinin bir işi eşine, dostuna, ailesine teslim etmesi, onların yargısına ve iyi niyetine duyduğu koşulsuz güven, amae kapsamına giriyor.

L’appel du vide: Bu Fransızca söz öbeği “boşluğun çağrısı” olarak dilimize çevrilebilir. Anlamı ise, zaman zaman yaşadığımız “arabayı şu uçuruma sürüversem” ya da “şuradan atlayıversem ne olur?” düşüncesidir. 2012’de Amerika’da yapılan bir araştırma, bu ani hissin ciddi bir intihar düşüncesi anlamına gelmediğini, bilakis yaşama isteğini ortaya koyduğunu öne sürdü. Enteresan, değil mi?

Awumbuk: “Ziyaretçiler gittikten sonraki boşluk ve hissi”nin karşılığı olan awumbuk sözcüğünün kökeni Papua Yeni Gine’deki Baining topluluğu. Evinizi darmadağın eden ve artık gitseler diye beklediğiniz (ya da öyle sandığınız) arkadaşlar ya da akrabalar ayrıldıktan sonra göğsünüzde beliriveren ani hüzün ve melankoli duygusuna bu isim veriliyor.

Brabant: Bizi sinirlendiren yorumlarını sürekli tekrar eden insanlarla hepimiz karşılaşmışızdır. İnsanları çileden çıkarana kadar onlarla uğraşmaya duyulan eğilimin karşılığı olan brabant sözcüğü 1984’te yazar Douglas Adams ve TV yapımcısı John Lloyd’un ortaya çıkardığı, Smith’in ise kitabında tekrarladığı sözcüklerden biri.

Depaysement: Fransızca bir sözcük olan depaysementın sözlük karşılığı olan “ülkesizlik, herhangi bir ülkeye ait olmama”, bu duygunun mahiyetini açıklamak konusunda ipucu veriyor. Depaysement, işinin yabancı bir ülkeye gittiğinde karakteriyle tam olarak bağdaşmayan davranışlar sergileme isteğini ifade ediyor. Bu duygu, örneğin yabancılarla ayaküstü tanışma ve sohbet etme, normalde giymeyeceği şeyler giyme gibi “havailik” olarak adlandırılabilecek şeyler yapma arzusu anlamına geliyor.

Ilinx: Amaçsızca yok etmeye, kaos yaratmaya duyulan heyecan anlamına gelen ilinx, ofisteki çöp kutusuna tekme atma gibi bizi nedensizce rahatlatan bir ruh halini betimliyor.

Kaukokaipuu: Fince bir sözcük olan kaukokaipuu, daha önce hiç gidilmemiş bir yere dair duyulan sıla özlemini ifade eden bir sözcük. Anavatanından ayrılmış kişilerin çocuklarının sıkça yaşadığı bu hissi, bir yere gitmeyi çok isteyen insanlar da deneyimleyebiliyor. Adeta oraya aitlermiş ve evlerini özlemişler gibi…

Malu: Endonezya’daki Dusun Baguk topluluğu tarafından kullanılan bir sözcük olan manu, yüksek mevkideki kişilerle karşı karşıya gelindiğinde yaşanan anlık tekleme ve sıkışma duygusu anlamına geliyor. Bu duyguyu yaşayan insanlar böyle durumları garip ve rahatsızlık veriyor, kendilerini aşağı gördükleri kişinin karşısında adeta dilleri tutuluyor.

Pronoia: Paranoya sözcüğünün zıttı olarak ortaya çıkan pronoianın karşılığı “insanların bizi sürekli mutlu etmeye çalıştığı hissi”. Adeta tüm dünya bize yardımcı olmak için el ele vermiş, yollarımıza dört yapraklı yoncalar dökülmüşçesine…

Torschlusspanik: Almanca kökenli torschlusspanik sözcüğünün “yumurta kapıya gelince yaşanan endişe” olarak dilimize çevrilmesi oldukça isabetli olur. Zamanın hızla ve kontrolümüz dışında geçtiği hissi ile bir şeylere yetişemiyor olduğumuz kaygısı, bu terimin ifade ettiği duygular arasında.

Tüm bu duyguları tanımlayabilmek güzel, fakat işin bir de algıda seçicilik boyutu var. Duyguları tanımlayabildiğimiz zaman onları daha sık hisseder, daha doğrusu hissettiğimizi daha sık fark eder hale geliyoruz. Bu nedenle, hislerimizin kurbanı olmamak için akıl ve mantığı elden bırakmamakta fayda var. Bir anlık torschlusspanik yüzünden yanlış kararlar vermek istemeyiz, değil mi?

Kaynaklar:

NY Mag – Science of US

Brain Injury Alliance, Utah

You may also like...