Çirkin

Çirkin…

O bir kedi.
Yaşadığım apartmandaki herkes Çirkin’in kim olduğunu biliyordu. O, apartmanda yaşayan bir erkek kediydi.

Çirkin, üç şeyi çok önemsiyordu: sataşmak, çöpten yemek yemek ve sevgi.

Sokakta yaşamanın yanı sıra bu üç unsur, Çirkin’in hayatında bir etkiye neden olmuştu.
Anlatmaya başlarsak, Çirkin’in sadece bir gözü vardı. Diğer gözünün olması gerektiği yerde bir boşluk vardı sadece….

Tek giden gözü değildi, aynı taraftaki kulağı da bir şekilde kopmuştu. Yetmezmiş gibi, sol ayağı da feci bir şekilde kırılmıştı ve kemiği hiç de doğal olmayan bir açıyla yanlış kaynamıştı. Kuyruğunu uzun bir süre önce kaybetmişti, upuzun bir kuyruk yerine küçük bir parça kalmıştı geriye. Çirkin, kafasını ve boynunu kaplayan iltihaplar ve omuzlarındaki kabuk tutmuş yaralar olmasa, gayet normal gri bir tekir kediye benzeyecekti.

Kim Çirkin’i görse aynı tepkiyi veriyordu; “Ne çirkin bir kedi bu be!” Anneleri çocuklarına o kediye dokunmamalarını tembih ediyordu.

Yetişkinler Çirkin’e taş atıyor, hortumla yıkamaya çalışıyor, Çirkin evlerine girmeye çalıştığında ise onu kaba bir şekilde kovuyorlardı. Gitmezse, patileri kapıya sıkışacak şekilde kapıyı üstüne kapatıyorlardı.

Çirkin’in tepkisi herkese aynıydı.
Hortumu ona döndürdüklerinde su durasıya dek orada sakince durur ve ıslanırdı…

Taş attıklarında, affedilmeyi beklermiş gibi kıvrılıp yatardı. Çocuk gördüğündeyse miyavlayarak yanlarına koşar ve sevmeleri için onlara yalvarır, kafasını ellerine yaklaştırırdı. Onu kucağına alan olursa, hemen alan kişiyi yalamaya başlar, bırakmazdı.

Bir gün Çirkin sevgisini komşularının Husky köpekleriyle paylaşmak istedi…
Fakat köpekler bu sevgi gösterisine nazik yaklaşmadı ve Çirkin fena hâlde hırpalandı. Apartmanımdan kedinin ağlayışını duydum ve yardım etmeye koştum. Yattığı yere geldiğimde, Çirkin’in hayatının sona geldiği aşikârdı.

Çirkin, su içinde yatıyordu. Arka bacakları ve kalçası çok kötü bir şekle girmişti, önündeki beyaz tüyler parçalanmış, orada bir boşluk oluşturmuştu..
Onu kucağıma alıp evime götürmeye çalışırken, hırıldadığını ve nefessiz kaldığını duydum ve yaşam savaşı verdiğini hissettim. “Canını çok yakıyor olmalıyım” diye düşündüm.

Kısa bir süre sonra kulağımda pek de yabancı olmadığım bir yalama hissiyle karşılaştım. Çirkin acı içindeydi, canı acıyordu ve ona rağmen benim kulağımı yalamaya çalışıyordu.

Onu kendime yakın tuttum ve avcumun içine kafasını koydu, sarı gözünü bana çevirdi. O an, mırıldayışının belirgin sesini duydum. En acı çektiği anda bile, vücudu yaralarla dolu olan bu çirkin kedinin tek istediği şey birilerinin onu sevmesiydi. Belki bir tür şefkat arayışıydı bu.

O an, Çirkin’in gördüğüm en güzel ve en sevgi dolu canlı olduğunu hissettim.
Kucağımda olduğu süre boyunca bir kez bile elimi ısırmaya veya çizmeye çalışmadı, benden kaçmadı veya bana zarar vermedi. Çirkin’in tek yaptığı bana güvenerek bakmak ve acısını dindireceğime inanmaktı.

Çirkin, ben eve yetişemeden hayatını kaybetmişti… Sonrasında oturdum ve ona uzun süre sarıldım…

Yaralarla dolu, biçimsiz bir sokak kedisinin saf bir ruha sahip olmak ve birini tamamen ve gerçekten sevmek hakkında tüm fikirlerimi değiştirdiğini düşündüm. Çirkin bana paylaşmayı ve şefkati binlerce kitabın, dersin, televizyon şovunun öğretebileceğinden çok daha iyi bir şekilde öğretti ve bu yüzden ona minnettar hissediyorum.

Dış görünüşü kusurlarla dolu olabilirdi, ama benim kişiliğim kusurluydu. Ve artık hayatıma devam edip, gerçekten ve tamamen sevmeyi öğrenmem gerekiyordu. Önemsediğim insanlar için elimden gelen her şeyi yapmalıydım.

Birçok insan daha zengin, daha başarılı, daha güzel veya daha da sevilen biri olmak isteyebilir…

Ama ben, Çirkin’e biraz daha benzemek istiyorum sadece…

alıntıdır

You may also like...