Bir Çivi

Bir tüccar atına atlayıp, uzak kentlerin birine gitmiş. Elindeki kıymetli taşları satarak tekrar yaşadığı kente dönmek arzusunda imiş… Öğle üzeri bir yerde mola vermiş. Atının bakımını yapan uşak; “Efendim!” demiş. “Atınızın sol arka ayağının nalından bir çivi noksan. Çiviyi çakmamı ister misiniz?”

Tüccar; “Bir şey olmaz demiş. Vakit kaybetmeme gerek yok. Nasıl olsa altı saatlik yolum kaldı, gidene kadar da nal düşmez herhalde.”

İkindi üzeri bir konakta, tekrar dinlenmek için mola vermiş. Atın yemini ve suyunu veren uşak tüccara; “Efendim” demiş. “Atınızın sol arka ayağının nalı yok. Ne yapmamı istersiniz?” Tüccar; “Hiç bir şey yapmayın!” demiş. “Sunun şurasında birkac saatlik yolum kaldı. Vakit kaybetmeden yoluma devam etmem lazım. Gidene kadar bir şey olmaz.”

Adam yola çıkmış. Fakat çok geçmeden at aksamaya başlamış. Bu topallama uzun sürmemiş. Sonunda yere düşen atın bir ayağı kırılmış. Adam çaresiz atı bırakmış. Onun yükünü de sırtına alarak, yolun geri kalan kısmını yürüyerek tamamlamak zorunda kalmış.

Sonra da; Aaah, benim akılsız kafam aah!” demiş. Bütün bunlar bir tek çivi yüzünden geldi başıma. Beş dakika bekleyip çiviyi çaktırsaydım, hem saatlerce yürümemiş olacaktım. Hem de at, boşu boşuna ölmeyecekti.

Büyük Türk hakanı Atilla; “Atımın nalındaki bir çivi düşseydi, bu büyük ülke olmazdı!” demiş. “Ama nasıl olur?” demişler. “Bir çivi bir ülkeyi nasıl kurtarır?” Atilla cevap vermiş; “Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu da koca bir ülkeyi kurtarır. Şimdi anladınız mı? Bir çivinin eksikliği, ne kadar büyük kayıplara sebep oluyormuş.”

You may also like...