BEYAZ GÜLÜN HAZİN ÖYKÜSÜ
Atatürk’ün naaşı, 10 Kasım 1953 tarihinde, Etnografyadaki geçici kabrinden alınarak, törenle Anıtkabir’e nakledilmişti. Artık 10 Kasım günü Atatürk’ü anma törenleri burada yapılacaktı. 10 Kasım’dan bir gün önce , Latife Hanım’ı Ayaspaşa’daki baba evine genç bir hanım ziyarete gelmişti: Jale Tulga. ( Org. Refik Halit Tulga’nın eşi)
Latife Hanım hastaydı, evden çıkmıyordu.
Evin, üst katı alt kata bağlayan o görkemli merdiveninin başında, Latife Hanım ve onu ziyarete gelmiş bir genç kız duruyordu. Kırmızı halı kaplı merdivenin en üst basamağında, oymalı tırabzan başını tutmuş olan Latife Hanım, yorgun, hüzünlü, düşünceli genç konuğu ile vedalaşıyor. Bu genç hanım da Latife Hanım’ın elini öpüyor. Latife Hanım, bu eli uzun süre bırakmıyor ve sonra:
“Beni mutlu ettin. Teşekkür ederim… İyi ki geldin,” diyordu.
‘Rica ederim efendim. Asıl ben size teşekkür borçluyum. Yarın Ankara’ya gidiyorum. Bana bir emriniz olabilir mi Ankara’da efendim?’
Latife Hanım, genç kızın gözlerinden yüreğine bakıyor; dipten ve derinden dikkatle, “Ankara’ya öyle mi? Kim bilir ne kadar değişti koca Ankara? O şehri öyle merak ediyorum ki!” diyor. “Evet. Demek bana, ‘Bir isteğin var mı?’ diyorsun. Pekâlâ. İşte sana bir sır; daha doğrusu bir emanet. Yıllardan beri gerçekleştirmek istediğim bir şey vardı; cesaret edip kimseye söylemediğim.”
‘Emredin efendim. Ben size hizmete hazırım, biliyorsunuz.’
İkisi de çok heyecanlıydı. Latife Hanım gülümsemeye çalışıyordu:
“Estağfurullah. Sadece bir rica… Ankara’da… Bir çiçekçiden, bir tek beyaz gül al lütfen. Ama bir tek. Onu Anıtkabir’e götür ve Mustafa Kemal’in mübarek kabrinde, yere bırak.
Ayakucuna.
Kimden geldiğini o anlar, ama sen yine de, ‘Bunu Latife gönderdi,’ der misin?