Cömertlik

Cömertliği ile tanınmış, bir şeyh vardı. O yüzden hep borçlu idi. Büyüklerden, zenginlerden on binlerce borç alır, dünyadaki fakirlere, yoksullara harcardı. Borç para ile bir de tekke yaptırmış, canı da malı da Allah yolunda harcıyordu.

Zatın ömrü sonuna geldi, bedeninde ölüm belirtileri görüldü. Alacaklıları onun etrafında toplanıp durdular. Zat ise adeta bir mum gibi yanıp yakılmada, eriyip gitmekte idi. Alacaklıların para almaktan ümidi kesildiği için suratları asıktı. Gönüllerindeki para derdi de arttıkça artıyordu.

Zat kendi kendine, “Şu kötü zanlara kapılanlara bak. Benim borcumu ödemek için Allah’ın dört-yüz dinar altını yok mudur?” diyordu.

Bu sırada helva satan bir çocuk, birkaç para kazanmak ümidiyle dışarıda:

  • Helva! diye bağırdı.

Zat hizmetçisine gizlice:

  • Dışarı çık da, helvanın hepsini satın al, diye işaret etti.

    Alacaklılar o helvayı yerler de, bir süre olsun bana acı acı bakmazlar, diye düşündü. Hizmetçi helvanın hepsini satın almak için hemen dışarı çıktı. Çocuğa:

  • Helvanın hepsi kaça? diye sordu.

    Çocuk:

  • Bir dinar, diye cevap verdi.

    Hizmetçi:

    -Dervişlerden fazla kâr isteme, sana yarım dinar vereceğim. Artık başka söz söyleme.

    Hizmetçi, helvayı kabı ile beraber getirip zatın önüne koydu. Zat alacaklılara:

  • Buyurun. Bu helvayı afiyetle yiyin, helal olsun, dedi.

    Kab boşalınca, çocuk kabını aldı ve zata

  • Efendim, şimdi benim dinarımı verin, dedi.

    Zat:

  • Ben parayı nerden bulup vereyim. Ben borçlu bir kişiyim ve borçlu olarak ahiret yolcusuyum.

Çocuk, bu cevap üzerine kızdı, kabı yere vurdu. Ağlayıp bağırmaya başladı. Aldatıldığı için hıçkıra hıçkıra ağlıyor:

-Keşke iki ayağım kırılsaydı da, şu tekkenin yanından geçmeseydim, diyordu.

Çocuğun feryadı yüzünden orada ne kadar adam varsa hepsi geldiler, çocuğun başında toplandılar. Helvacı çocuk zatın önüne gelerek:

  • Ey taş yürekli zat! Şunu bil ki senin yüzünden ustam beni döve döve öldürür. Onun yanına eli boş dönersem beni mahveder. Vicdanın buna razı olur mu?

Alacaklılar da bu kötü işi görüp zata dönerek: – Bu ne rezalet, yaptığını beğeniyor musun? Bizim malımızı yedin. Bu yetmiyormuş gibi çocuğun da hakkını yedin.

O çocuk ikindi vaktine kadar ağladı. Zat gözlerini kapamış, ona hiç bakmıyordu. Bu cefaya, bu haksızlığa aldırış etmiyordu. Çocuğa verilecek para oradakilerden toplansa, herkese birkaç akçe düşerdi. Fakat zat manevî tasarrufuyla oradakilerin bu cömertliğini engelliyordu. Çünkü zat, kimsenin çocuğa bir şeyi vermemesini arzu etmişti.

İkindi vakti gelince hizmetçi, cömert birisinin gönderdiği tabağı getirdi.

Hem mal, hem hâl sahibi biri, zatın sıkıntısını duymuş, ona armağan göndermişti. Gelen tabağın bir kenarında dört yüz dinar vardı. Bir kenarında da bir kâğıda sarılmış yarım dinar bulunuyordu.

Hizmetçi geldi, zatın huzurunda eğildi. Ve tabağı önüne koydu. Tabağın üstündeki örtü kaldırılınca halk zatın kerametini gördü.

  • Ey şahların şahı! Bu nedir, ne hâldir? Bu ne sultanlıktır. Biz senin büyüklüğünü bilemedik. Saçma sapan sözler söyledik.

Zat:

  • Bütün o sözleri size helâl ettim. Helâl olsun. Bu yaptığımın sırrı şudur: Borcumun ödenmesini Allah’tan istemiştim. O da bana bu hususta doğru yolu gösterdi. O yarım dinar pek az bir paraydı, ama onun ele geçmesi çocuğun ağlamasına bağlı idi. Helvacı çocuk ağlamasaydı, rahmet denizi köpürmeyecek, sizin de borcunuz ödenmeyecekti. Bunun için helvayı aldım, çocuğu ağlattım.

Mesneviden Hikayeler

You may also like...