Büyük Kumandan ve Sahabe Hazreti Ka’ka

Yahudilerin Yüzyıllar boyunca oynadığı oyunlardan bir tanesi yeni gün yüzüne çıkıyor işte o oyun;

Hazreti KAKA, radiyallahü anh:

Büyük komutan, büyük sahabe… Ve yahudilerin en çok nefret ettiği sahabelerden biri KAKA, Radiyallahü anh…

Yahudiler cesareti, harp kaabiliyeti ve kendilerine karşı kazandığı üstün muvaffakıyetlerinden dolayı Hazreti KAKA’ya nefret duyar, kin kusarlar. Bu düşmanlıklarından dolayı çocuklarının yaptığı pisliğe “KAKA” dediler. Bizler de hiç araştırmadan aynı şeye kaka dedik…

El-Ka’ka’ bin Amr bin Mâlik et-Temîmî

Hulefâ-yî Râşidîn devrinin meşhur kumandanlarındandır. Hazreti EBU BEKİR radiyallahü anh, döneminde irtidat eden Alkame bin Ulâse üzerine müfreze kumandanı olarak gönderildi ve vazifesini muvaffakıyetle, başarıyla tamamladı . Aynı sene Hâlid bin Velîd’in PEYGAMBERLİK iddiasında bulunan Tuleyha ile yaptığı Büzâha harbine katıldı. Ulleys’in ve Übulle’nin fethine Hâlid bin Velid’le beraber iştirak etti. Hîre’nin fethinde de bulunan Ka’kâ’, Hâlid bin Velid’in emriyle bîr süre Hîre’de kaldı. Daha sonra çeşitli fetihlerde vazifelendirildi. Ebû Ubeyde onu Hazreti ÖMER’in, radiyallahü anh, emri üzerine öncü kuvvetlerin kumandanı sıfatıyla Irak’a gönderdi . Ka’kâ’, radiyallahü anh, Kâdisiye öncesi İran fetihlerinde de mühim rol oynadı. Ağvâs’ta cereyan eden harp, öncü kuvvetlerin başında bulunan hazreti Ka’kâ’ın gösterdiği gayretler sonucunda kazanıldı. Hâlid bin Velid’in, radiyallahü anh, emriyle Suriye’deki fetihlere de katılan hazreti Ka’kâ’, Yermük Muharebesinde bir süvari birliğinin başında mücadele etti. Hazreti Ka’kâ’ asıl şöhretini Kâdisiye Harbinde elde etti; Bu muharebenin kazanılmasında onun büyük payının olduğu rivayet edilir.

Medâin’in fethinde Kisrâ III. Yezdicerd’e ait zırh, kılıç, miğfer gibi teçhizatı ele geçiren hazreti Ka’kâ’, daha sonra Hazreti Ömer, radiyallahü anhın emriyle Celûlâ Savaşına öncü kuvvetin kumandanı olarak katıldı. Muharebenin Hulvân’a giderek bir garnizon tesis etti. Aynı sene Sa’d bin Ebû Vakkâs kuvvetlerine katılıp onun emrinde çalıştı. Ertesi sene Humus’a gönderildi ve bu sırada gerçekleştirilen el-Cezîre fetihlerine iştirak etti. 21’de Nihâvend’in ve 24’te Hemedan’ın fethinde vazife aldı. Bir müddet sonra Kûfe’ye yerleşen Ka’kâ, radiyallahü anh’ Hazreti OSMAN, radiyallahü anh, dönemindeki iç karışıklıklarda halifeyi destekledi.

Muhalifler Medine’yi muhasara edince, kuşatınca Hazreti OSMAN, radiyallahü anhın talebi üzerine yardıma gelenler arasında hazreti Ka’kâ” da bulunuyordu. Hazreti ALİ, radiyallahü anh, döneminde onu destekleyen Ka’kâ’, radiyallahü anh, Cemel Vak’ası’ndan önceki müzakerelerde Hazreti ALİ, radiyallahü anhı temsilen Talha bin Ubeydullah ve Zübeyr bin Avvâm ile görüştü. Cemel ve Siffîn muharebelerinde Hazreti ALİ, radiyallahü anh, saflarında çarpıştı. Hazreti Ka’kâ’ cesaretiyle tanınmıştı. Hazreti EBE BEKİR, radiyallahü anh, onun cesaretinden ve faydalı işlerinden dolayı takdir eder, över. Aynı zamanda şair olan hazreti Ka’kâ’nın şiirleri daha çok muharebe ve kahramanlıklarla alakalıdır.

YAHUDİLERDEN BİZE KALAN BAZI SÖZLER

ANLADIYSAM ARAP OLAYIM: Efendimizin, sallallahü aleyhi ve sellem, Arap olmasından dolayı Araplık üzerinde Efendimize, aleyhisselam, hakaret ettiler, kin kustular… Yahudiler bunu söyledi ama bizler de düşünmeden, taşınmadan nereye varacağını hesaba katmadan şuursuzca aldık ve söyledik…

KARA FATMA: Beyaz yüzlü nur yüzlü Hazreti FATMA, radiyallahü anha, ANNEMİZ VE TESETTÜR İÇİN GİYDİĞİ KARA CİLBAB-I ŞERİFE hakaret olsun diye bir böceğe KARA FATMA dediler. Maalesef bizler de aynısını demeden çekinmedik. Hâlâ da cahilce demeye devam ediyoruz…

TÜÜ KAKA: Büyük komutan, büyük sahabe ve yahudilerin en çok nefret ettiği sahabelerden biri, Hazreti KAKA, radiyallahü anha izafeten; Yahudiler çocuklarını lavaboya götürdüklerinde, çocuklarının yaptığına “KAKA” dediler. Bizler de hiç araştırmadan aynı kelimeyi ayna şey için kullandık. Hâlâ da kaka demeye devam ediyoruz…

Kara kedileri, köpekleri ARAP! ARAP! diye çağırdık! Oysa hakiki Araplar beyaz, çok güzel insanlardı. İslâmiyeti yaymak için dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Boşalan yerlere Afrikadan gelen zencileri herkes Arap sandı.

NE ŞAMIN ŞEKERİ, NE ARABIN YÜZÜ dedik… Eski devirlerde şeker az bulunurdu ve pek kıymetliydi. İnsanların severek tükettikleri bir gıda maddesiydi. Araplar o kadar çok kötüymüşler ki “ne onların yüzünü görelim ne de sevdiğimiz şekeri yiyelim” manasında bu cümleyi söylediler, bize de söylettiler. Hâlâ da söylemeye devam ediyoruz.

Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü: Muhtemelen, Arapların bir işi yapmak için çok uğraştırdığı, ama çok zengin oldukları ve işin ucunda çok para olduğu için bütün zora koşmalara azimle katlanan, fakat bir daha Şam’ın aşırı güzel şekerleri için bile olsa Arapların yüzünü dahi görmek istemeyen birisi tarafından söylenen söz. “İşin ucunda güzel bir şey de olsa, ben yine de bu kadar zorluğa katlanmak istemem” manasına da gelebilir.

Sevgili Peygamberimiz hatırına Araplara karşı buram buram husumet, önyargı ihtiva etmektedir. Asla kullanılmaması lazımdır.

You may also like...