20 DOLARI İSTEMEK
İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 20 Dolarlık bir banknotu göstererek başladı.
200 kişinin bulunduğu odaya “ Bu parayı kim ister ?” diye sordu ve eller kalkmaya başladı. Konuşmacı “ Bu parayı sizlerden birine vereceğim, fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım” dedi.
Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere “hala bu parayı isteyen var mı?” diye sordu. Eller yine havadaydı.
Bu sefer konuşmacı “peki bunu yaparsam…” dedi ve 20 $’ı yere attı, onun üstüne bastı, ezdi, pisletti. Para şimdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu. Ve konuşmacı şöyle dedi :
– “Arkadaşlarım, burada çok önemli birşey öğrendiniz. Burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil, onu yine de istiyorsunuz. Çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hala 20 Dolar…
Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz. Kendimizi kötü hissederiz, fakat ne olduğu veya ne olacağı önemli değil… Hiç bir zaman değerimizi kaybetmeyiz. Temiz yada pis, hırpalanmış yada kırılmış… Bunların hiç biri önemli değildir.
Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir. Hayatımızın değeri ne yaptığımız, veya kimi tanıdığımızla değil, kim olduğumuzla alakalıdır.”
ALINTIDIR
İĞDE AĞACI
Atatürk tabiatı ve ağacı çok severdi. Ankara’daki Orman Çiftliğini boz topraktan ormanlık haline soktu. Ağaçların dikilişini, tutuşunu, büyüyüşünü adım adım kollardı. Akköprü tarafından çiftliğe giden yolun etrafındaki boş topraklar meyvelik olmuştu.
Âfet İnan anlatıyor:
1937 yılının bahar mevsimiydi. Orman Çiftliği’ne Akköprü tarafından gidiyorduk. Çiftliğin o bölümü meyve bahçesine dönüştürülmüş, fidanlar sıra sıra dikilmişti. Şimdi gölgeliği ve bol yeşilliği ile çok güzel olan bu yol boyu; o zamanlar henüz küçük, çelimsiz ağaçların sıralandığı, yaz mevsiminde bile pek güzel olmayan bir yerdi.
Atatürk eski çıplak topraklar üzerindeki meyve bahçesi haline getirilen bu yerlere neşe ile bakıyordu. Uzun kavak ağaçlarının bulunduğu yol kenarlarında işçiler çalışıyor, fidanlar dikiyorlardı. Atatürk şoförüne birden “dur” diye bağırdı. Arabadan indi, orada bulunanlara:
-“Burada bir iğde ağacı vardı, ne oldu ona” diye sordu.
Kimse iğde ağacını bilmiyordu, orada çalışanlar yenilerini düzenlemeyle uğraşıyordu. Atatürk’ün az önceki neşesi kalmamıştı. Çok üzülmüştü, diz çöktü, gözyaşlarını tutamadı. Çünkü çiftliğin ilk çorak günlerinin bir yeşillik anısı yerinden sökülmüş, yok edilmişti.
Yol boyunca yürüdük, ağacı aramaya devam ettik.
– “İğde yaşlı ve çelimsiz bir ağaçtı. Fakat yaşayan, baharda güzel kokularını etrafa saçan bir ağaçtı” dedi.
Çiftlik merkezine geldik. Ağacı yerinden kimin söktüğünü anlamak için ilgililere sorular yöneltti. Kimse iğdenin sonu hakkında bir bilgi veremedi. Atatürk önemsiz gibi görünen bu olaya çok üzülmüştü. Emirler verdi, ağaçlar korunacaktı, onlara bakılacaktı.
Çünkü o yeşilliğin özlemini Kurtuluş Savaşı boyunca çok duymuştu. Oturmak için Çankaya’yı seçmesinin sebebi, birkaç büyük karakavak ağacının bulunmasıydı. Onların, rüzgârlı günlerdeki hışırtısından daima zevk duyardı.
Atatürk vatanı yeşil ve bayındır görmek için çok çalıştı. Yalova’yı, Florya’yı o değerlendirmiş, Bursa’yı bir kaplıca şehri yapmak için çok uğraşmıştı.
ALINTIDIR
İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 20 Dolarlık bir banknotu göstererek başladı.
200 kişinin bulunduğu odaya “ Bu parayı kim ister ?” diye sordu ve eller kalkmaya başladı. Konuşmacı “ Bu parayı sizlerden birine vereceğim, fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım” dedi.
Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere “hala bu parayı isteyen var mı?” diye sordu. Eller yine havadaydı.
Bu sefer konuşmacı “peki bunu yaparsam…” dedi ve 20 $’ı yere attı, onun üstüne bastı, ezdi, pisletti. Para şimdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu. Ve konuşmacı şöyle dedi :
– “Arkadaşlarım, burada çok önemli birşey öğrendiniz. Burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil, onu yine de istiyorsunuz. Çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hala 20 Dolar…
Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz. Kendimizi kötü hissederiz, fakat ne olduğu veya ne olacağı önemli değil… Hiç bir zaman değerimizi kaybetmeyiz. Temiz yada pis, hırpalanmış yada kırılmış… Bunların hiç biri önemli değildir.
Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir. Hayatımızın değeri ne yaptığımız, veya kimi tanıdığımızla değil, kim olduğumuzla alakalıdır.”
ALINTIDIR
İĞDE AĞACI
Atatürk tabiatı ve ağacı çok severdi. Ankara’daki Orman Çiftliğini boz topraktan ormanlık haline soktu. Ağaçların dikilişini, tutuşunu, büyüyüşünü adım adım kollardı. Akköprü tarafından çiftliğe giden yolun etrafındaki boş topraklar meyvelik olmuştu.
Âfet İnan anlatıyor:
1937 yılının bahar mevsimiydi. Orman Çiftliği’ne Akköprü tarafından gidiyorduk. Çiftliğin o bölümü meyve bahçesine dönüştürülmüş, fidanlar sıra sıra dikilmişti. Şimdi gölgeliği ve bol yeşilliği ile çok güzel olan bu yol boyu; o zamanlar henüz küçük, çelimsiz ağaçların sıralandığı, yaz mevsiminde bile pek güzel olmayan bir yerdi.
Atatürk eski çıplak topraklar üzerindeki meyve bahçesi haline getirilen bu yerlere neşe ile bakıyordu. Uzun kavak ağaçlarının bulunduğu yol kenarlarında işçiler çalışıyor, fidanlar dikiyorlardı. Atatürk şoförüne birden “dur” diye bağırdı. Arabadan indi, orada bulunanlara:
-“Burada bir iğde ağacı vardı, ne oldu ona” diye sordu.
Kimse iğde ağacını bilmiyordu, orada çalışanlar yenilerini düzenlemeyle uğraşıyordu. Atatürk’ün az önceki neşesi kalmamıştı. Çok üzülmüştü, diz çöktü, gözyaşlarını tutamadı. Çünkü çiftliğin ilk çorak günlerinin bir yeşillik anısı yerinden sökülmüş, yok edilmişti.
Yol boyunca yürüdük, ağacı aramaya devam ettik.
– “İğde yaşlı ve çelimsiz bir ağaçtı. Fakat yaşayan, baharda güzel kokularını etrafa saçan bir ağaçtı” dedi.
Çiftlik merkezine geldik. Ağacı yerinden kimin söktüğünü anlamak için ilgililere sorular yöneltti. Kimse iğdenin sonu hakkında bir bilgi veremedi. Atatürk önemsiz gibi görünen bu olaya çok üzülmüştü. Emirler verdi, ağaçlar korunacaktı, onlara bakılacaktı.
Çünkü o yeşilliğin özlemini Kurtuluş Savaşı boyunca çok duymuştu. Oturmak için Çankaya’yı seçmesinin sebebi, birkaç büyük karakavak ağacının bulunmasıydı. Onların, rüzgârlı günlerdeki hışırtısından daima zevk duyardı.
Atatürk vatanı yeşil ve bayındır görmek için çok çalıştı. Yalova’yı, Florya’yı o değerlendirmiş, Bursa’yı bir kaplıca şehri yapmak için çok uğraşmıştı.
ALINTIDIR